Simeranyada denemeler serisine kolektif bir şekilde devam ediyoruz. Bu kez Bozuk Saatin Günde İki Defa Doğruyu Göstermesi Hakkında denemesiyle Yavuz Sencer’in yazısıyla karşınızdayız.
Bozuk Saatin Günde İki Defa Doğruyu Göstermesi Hakkında
“Bozuk saat bile günde iki defa doğruyu gösterir.” Bu söz, sürekli hata yapan birinin yine de doğruyu bulabileceği anlamında kullanılır genelde. Bu anlamının dışında, olaya farklı bir açıdan bakalım. Mesela, bozuk saatin doğruyu gösterdiğini nasıl anlarız? Örnek olarak, başka bir doğruyu referans alıp ondan hareketle bozuk saatin de o an doğruyu gösterdiğine mi kanaat getiririz?
Peki bu doğruluk, doğru gösterilen an, kimin için, kime göre doğru? Zamanın göreceli olduğuna hepimiz az çok inanırız. Bu görecelikte belki de en doğru an, saatin durduğu andır. Onun için doğru odur ve bizim aksimize tam da olmak istediği yerdedir.
Zamanın karmaşıklığına ve sürekli akıp gitmesine karşı bir başkaldırı kahramanı gibi olduğu yerde durur. Onu güçlü gösteren de budur işte. Geçip giden zaman onu götüremez. Akıp giden nehirde, olmak istediği yerdedir.
Eminim ki hepimizin hiç bitmesini istemediği anlar olmuştur; örneğin bir koku, bir dokunuş, belki de bir gülüş. İşte o hiç bitmesin istediğiniz anı düşünün. Bozuk saat tam olarak hiç bitmesin istediği andadır; bizim aksimize, olmak istediği anı seçme özgürlüğü vardır.
Zamanda esir olduğumuzu, anda kalamadığımızı basit bir örnekle görebiliriz. Mesela, şunu düşünün: Arkadaşlarınızla aynı anda el çırpacaksınız ve içinizden biri “şimdi” dediği anda yapacaksınız.
Sizce bu ne kadar mümkün? Arkadaşınız “şimdi” dediği zaman bile zaman geçmiştir; artık o anda değilsinizdir. Yani “şimdi”yi yakaladığımızı sandığımız her an geçmişe dönüşüyor. Bir düşünün, zamanı hep üçe ayırırız: Geçmiş, şimdi ve gelecek. Bu basit örnekte de gördüğümüz üzere asla “şimdi”de kalamayız. Bizim için sadece geçmiş ve gelecek vardır. Tek yönlü bir yol, ileriye doğru akan bir nehir. Bizim için durmak yok, dinlenmek yok.
Turgut Uyar’ın dediği gibi, “Ancak durursa anlaşılır saatin kaç olduğu.” Belki de bizim de durma fırsatımız olsa, zamanın zincirlerinden kurtulabilsek, biz de anlayabileceğiz nerede olduğumuzu. Ama bozuk saat, geçmiş ve geleceğin arasındadır. Evetle hayırın arasında kalan “belki” gibi, bozuk saat de geçmiş ve geleceğin arasında, kendi “şimdi”sindedir.
Her ne kadar tam aktif olmasak da X (Twitter) üzerinden bizi takip edebilirsiniz. Ayrıca diğer deneme yazılarımız için sitede mini bir gezintiye çıkabilirsiniz.
2 Yorumlar
Zaman üzerine düşünce denizinin derinliklerine ışık tutar nitelikte bir yazı olmuş, kalemize sağlık. Yine de şu cümle beni daha fazla düşünmeye sevk ediyor. “Olmak istediği anı seçme özgürlüğü vardır.”
Saatin durduğu yer seçmiş olduğu zaman ise seçme özgürlüğü bu seçim ile son bulmuş olmaz mı?
Eminim Eşit takas prensibini duymuşsundur, bir şey elde etmek için eşit değerde başka bir şeyi kaybetmek gereklidir der.