Bazı yazarlar, yaşantıları boyunca içinde bulunduğu ortamları, tanıştığı insanları, gittiği yerleri, içinde bulunduğu olayları ve zihinlerini eserlerinde aktarırlar. Kurmaca olarak ortaya çıkan bazı eserlerinin yanında, kendisini okuyucusuna tanıtacak ve yakınlaşmalarını sağlayacak şekilde hayatlarını aktardıkları karakterler ve olaylarla yaşantılarına ışık tutarlar. Dostoyevski de Budala romanında kurguladığı Prens Mişkin karakteri ile kendi hayatını okuyucuya aktarmış ve fikirlerini yansıtmıştır. Romandaki Prens Mişkin karakteri, görünüşü, yaşamış olduğu hastalık, hayatına giren insanlar, çevresinde olup biten olaylar ve bu olaylara verdiği tepkiler ile Dostoyevski’nin kendisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Prens Mişkin’in yaşadığı olaylar ve taşıdığı karakter ile Budala romanı bir biyografik roman özelliği taşımaktadır. Budala Romanı Analizi konusunda derinlemesine başlayalım:
Prens Mişkin’in Sara Hastalığı ve Psikolojik Yansımaları
Prens Mişkin’in de Dostoyevski gibi sara hastası olması, veremli bir insana acıması, evlenmek istediği kadın tarafından bırakılması gibi olaylar ile Dostoyevski kendi yaşamından kesitlere bu romanda yer vermiştir. Diğer Rus romancılarına artı bir özellik olarak eserlerinde iç dünyasına ve psikolojik durumuna da yer veren Dostoyevski Budala romanında bu iç dünyasından da bizlere yer yer kesitler sunmaktadır.
Eserde Prens Mişkin karakterini sara hastası olarak kurgulayan Dostoyevski, kendisi de bu hastalık ile savaş vermiş ve tedavi olmak için İsviçre’de bir hastaneye gitmiştir. Sara hastalığında geçirmiş olduğu nöbetleri hatırladığı kadarıyla ince ayrıntılara yer vererek bu eserde dile getirmiştir Dostoyevski. Aynı zamanda bu hastalığın onun üzerinde bırakmış olduğu etkileri ve psikolojik olarak nasıl yıprandığını da romanda anlatmıştır. Prens Mişkin de Dostoyevski gibi tedavi görmek için İsviçre’de bir hastaneye gitmiştir. Romanın sonlarına doğru yeniden deliren Prens Mişkin, İsviçre’ye yeniden gitmektedir.
Ölüm Tecrübesi ve Budala Romanı’na Yansımaları
Dostoyevski, katılmış olduğu bir topluluk nedeni ile idam cezasına çarptırılmış ancak idamına dakikalar kala cezası hafifletilip kürek ve sürgün cezası almıştır. Bu durum onun üzerinde tarif edilemez hisler uyandırmış ve ölümle ilgili yaşadığı heyecan, korku gibi duygularını Budala romanında Prens Mişkin karakterinin ağzından anlatmıştır. Ölüm ile birçok kez karşılaşan Dostoyevski’nin zihinsel olarak çöküntüsünün yansımasını görmek birçok eserinde mümkündür. Budala romanı analizi bu konu için iyi bir örnektir.
Budala Romanı’nda Din ve Mistik Yorumlar
Dostoyevski dine bakış açısı ve inandığı değerleri de eserlerinde ortaya koymuştur. Hapis yattığı dönemde içerde sadece İncil bulundurabiliyor olması sebebi ile dinin birçok yönünü öğrenmiştir. Dostoyevski, mistik bir din görüşüne sahiptir ve bu görüşlerini Budala romanında küçük bir kısımda anlatmıştır. Romanda Prens Mişkin’e din ile ilgili sorular sorulmuş birkaç defa bu soruları cevapsız bıraksa da sonradan ayrıntılı bir şekilde cevaplamıştır.
Dostoyevski’nin Rus Kimliği ve Budala’daki Milliyetçilik Teması
Dostoyevski, Rus halkının insanlığa öncülük edeceği inancına sahiptir. Diğer milletlerden insanlara örnek olarak dünyanın gelişimine katkıda bulunacaklarını düşünmektedir. Bu fikirlerini de Budala eserinde dile getirmiştir. “Rus insanına, Rus Dünyası’nın yolunu açınız, toprağın içindeki bu gizli altını, bu tözü bulmasına yardımcı olunuz. Ona insanlığın gelecekte sadece Rus düşüncesi, Rus Tanrısı ve İsa’sıyla tekrar doğabileceğini gösteriniz. O zaman şaşkın dünyanın gözleri önünde epey güçlü fakat çok doğru sözlü ve uysal bir dev çıkacaktır göreceksiniz.” sözlerini Prens Mişkin’in ağzından söyleyerek Rus halkına olan inancını göstermiştir.
Budala Romanı ve Petersburg’un Sembolizmi
Petersburg şehri de hem Dostoyevski hem de Budala romanı için önemli bir yerdedir. Dostoyevski, hayatının büyük bir kısmını burada geçirmiş, burada okula gitmiş ve edebiyatı burada öğrenmiştir. Romanlarının çoğunu bu şehirde yazmış ve yine Petersburg’da ölmüştür. Prens Mişkin de romanın başında İsviçre’deki tedavisinden Rusya’ya dönüşünde Petersburg şehrine gelmiştir ve romandaki olaylar bu şehirde geçmektedir.
İsviçre Yolculuğu: Gerçek ve Kurgu Arasındaki Geçiş
Avrupa’ya yolculukları da benzerlik göstermektedir. Dostoyevski, birçok kez Avrupa seyahatine çıkmış ve Budala romanını da bu seyahatlerinin en uzununda yazmıştır. Almanya ve İsviçre’de yazılan Budala romanında da Prens Mişkin İsviçre’de bulunmuştur. Tedavi için İsviçre’ye giden Mişkin burada Dostoyevski gibi bir dönem geçirmiştir.
Aşk, Hayal Kırıklığı ve Kadın Temsilleri Üzerinden Budala Romanı Analizi
Dostoyevski, ilk evliliğini sürgün yıllarında gittiği Semipalatinsk kasabasındaki veremli bir kadın olan Marya Dimitriyevna İsayeva ile yapmıştır. Bu evlilikte amacı Marya’ya daha iyi bir hayat kazandırmak olmuştur. Marya 1864 yılında ölünce Dostoyevski mutluluğu başka bir kadında aramış ve Polin Suslova ile evlenmek istemiştir. Başlarda evliliğe sıcak bakan Polin Suslova verdiği sözden dönerek evlenmeyi reddetmiştir. Bu olay Dostoyevski’nin romanlarındaki “şeytani kadın” temasının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu olayın ardından ikinci evliliğini Grigoryevna Snitkin ile yapmıştır. Budala romanında da bu olayların esintileri karşımıza çıkmaktadır. Prens Mişkin, ilk olarak Aglea ile evlenmek ister ama sonra vazgeçerek Nastasya Filipovna ile evlenmeye karar verir. Nastasya da Prens Mişkin’e verdiği sözden düğün gününde dönerek Rogojin’e kaçar. Dostoyevski için Polin Suslova ne ise Prens Mişkin için de Nastasya Filipovna odur ve aynı karakteristik özellikleri göstermektedirler.
Aşk ile ilgili yaşamış oldukları olaylarda rakiplerine karşı tutumları da benzerlik göstermektedir. Dostoyevski’nin ilk eşi olacak olan Marya o dönemde başka biri ile görüşmektedir. Dostoyevski bu duruma kızmaz ve bu kişinin Marya’ya iyi bakabilmesi için daha iyi bir işe girmesi tavsiyesini verir. Amacı Marya’nın mutlu olmasıdır. Prens Mişkin’de nişanlısını elinden alan Rogojin’e karşı kötü bir tutumda değildir. Onunla olan dostluğunu devam ettirir. Dostoyevski, bu konudaki bakış açısını olduğu gibi Prens Mişkin karakterine aktarmıştır. Psikolojik olarak dengesiz ve farklı bir düşünme şekli olan Dostoyevski hayatına giren kadınlara karşı yeterli ölçüde duygular besleyememiş, onların başka birileri ile görüşmesinden rahatsızlık duymamış ya da duysa dâhi bunu yansıtmamıştır.
Dostoyevski’nin annesi verem hastalığına yakalanmış ve bu hastalık annesinin ölümüne sebep olmuştur. Sürgün yıllarında tanışmış olduğu eşi de verem hastalığı ile savaşmıştır. Dostoyevski, bu hastalığa karşı duyarlı olmuş ve hayatı boyunca verem olan insanlara hep acımıştır. Onun bu düşüncesi, eserlerinde de görülmektedir. Budala romanında Prens Mişkin, Hipolit adında veremli bir gence acıyıp onu evine almıştır.
Budala Romanı’nda Fakirlik ve Kumar Üzerinden Karakter Derinliği
Dostoyevski, Budala eserinde kumar bağımlılığı ve fakir yaşantısı ile ilgili de bazı noktalarda kendisine atıfta bulunmuştur. Kumar ile ilgili düşüncelerini yazdığı küçük bir bölüm Budala romanı içerisinde mevcuttur.
Ölümle Yüzleşme ve Ruhsal Yıkım: Budala Romanı’nda Travmatik İzler
Ölüm hakkında da karamsar düşünceleri olan Dostoyevski, Prens Mişkin karakterine de bu özelliğini vermiştir. Bu açıdan Budala romanı analizi yine yoğun fikir vermektedir. Ölüm ile sıkça karşı karşıya gelen ve kendisi de ölümden dakikalar ile kurtulmuş biri olarak bu konuda travmalara sahiptir. Prens Mişkin de aynı şekilde ölümler karşısında yıpranır ve aklını yitirir.
Henüz hâlâ okumadıysanız Yalnızız Romanı Öneri, İnceleme (Peyami Safa) içeriğine de göz atabilirsiniz.