The Help veya Türkiye’de yayınlandığı şekliyle Duyguların Rengi filmi yine kitaptan esinlenen bir film. Ayrıca yine başrolünü Emma Stone’un oynadığı bir film. Hatırlayacaksınız bu film incelemesinden önce Cruella filmi hakkında yazmıştım, orada da başrol Emma Stone’du, gerçekten çok başarılı bir oyuncu. Cruella filmindeki karakter ile Duyguların Rengi filmindeki karakterin kişiliğine baktığımızda bir oyuncunun ikisini de çok iyi canlandırması şaşırtıcı. Duyguların Rengi konusu, filmin anlattıkları gibi konulara geçmeden önce şunu belirtmeliyim ki bir aile filmi. Cinsellik, çıplaklık, vahşet, kan bunların hiçbiri filmde yok. Yani yalnızca konusuna odaklı bir film, bu da sürükleyiciliği beraberinde getiriyor zaten. Anlatmaya başlayayım bir an önce sabırsızlığım lafı uzatıyor 🙂
Duyguların Rengi Konusu
Kahramanımız Skeeter bir yazar, her yazar gibi çok iyi bir kitap yazmak istiyor. Filme olan ilgim bu noktada fazlasıyla arttı. Yaşadığı bölge ırkçılığın normalleştiği, her geçen gün daha da farklı boyutlara ilerlediği bir bölge. Skeeter bir yazar olarak her öykünün ırkçılık sonucu olarak beyazlar etrafında döndüğünü, iyi bir kitap için bir siyahın öyküsünün ilgi çekici olacağını düşünüyor. Kimsenin daha önce okumadığı bir şeyi ortaya koyma fikri heyecan vericidir. Duyguların Rengi konusu tam olarak bu çerçevede şekilleniyor. Skeeter, siyahların öykülerini onlardan dinleyerek yazma kararı alıyor. Fakat bu renk ırkçılığının tuvalet ayrımına kadar gittiği bölgede bu hiç de kolay olmuyor. Filmimizin konusu buna dayanıyor.
İçerikte en çok dikkat çekici nokta filmde odağın hep kadınlar olması, erkeklerin olduğu sahneler bile çok az. Bir erkek için bu kadar fazla kadın karakteri yazmak zordur. O yüzden filmi durdurup yazara baktım yazan-yöneten Tate Taylor görünce şok oldum. Bir erkeğin bu kadar ustalıkla kadınları yazması bana inandırıcı gelmedi 🙂 İyice bakınca Duyguların Rengi Kathryn Stockett adlı yazarın Yardımcı kitabından esinlenilmiş.

Duyguların Rengi Ne Anlatıyor
Film, renk ırkçılığını konu alıyor. Anlatmak istediği ise siyahların hizmetçi, köle vesaire olarak çalışıyor olmasından ziyade gördükleri muamele. Çünkü film boyunca hizmetçi olmak, başkasının çocuğunu büyütmek gibi konularda siyahların bir şikayetini duymuyoruz. Duyduğumuz şikayet onlara karşı beyazların tavrı. Hatta hizmetçi kadınların en çok yakındığı şey “beyazların beyaz çocuklarını biz yetiştiririz fakat onlar da büyüyünce anneleri gibi olur” serzenişi. Ayrıca hizmetçilerin acı çekmeye, üzülmeye hakkı da yok. Onlar her şartta ve koşulda hizmet etmek zorundalar. Eğer bu hizmette bir aksaklık yaşanırsa sebebi ne olursa olsun azarlanmaya hatta kovulmaya mahkumlar.
Buradaki durumu bence iki farklı şekilde incelemeliyiz. Birinci nokta siyahilerin yalnızca hizmetçi olması gerektiği nokta. İkinci nokta ise hizmetçinin konumu. Yani hizmetçilere davranış biçimi onların siyah olmasından daha çok hizmetçi oluşlarından kaynaklanıyor. Yani burada bir sosyal statüye dayalı davranış biçimi görüyoruz. İşin ırkçılık boyutu ise siyahların yalnızca hizmetçi olması gerektiği düşüncesi. Eğer böyle olmasaydı renk ırkçılığının bitmesiyle hizmetçi anlayışı da biterdi fakat sosyal statüde renk ayrımı yok. Hâlâ hizmetçiye reva görülen bakış açısı aynı. Filmde dikkat çekici noktalardan biri ise siyahların kendi çabalarıyla değil, bir beyazın önderliğinde sesi duyurma çabasının yer alması. Bu çok kıymetli çünkü gücü elinde bulunduranın vicdanıyla hareket etmesi ve karşı tarafla işbirliği halinde onlar için bir farkındalık oluşturma çabası olmasa siyahların çabası isyan olarak görülürdü.
Duyguların Rengi Filmi İnceleme Yorum
Biliyorsunuz yakın zamanda Avrupa Futbol Şampiyonası vardı. Dün İspanya’nın finali kazanmasıyla kupa maratonu sona erdi. Filmi de böyle bir zamanda izleyince dikkatimi çeken bir şey oldu. Avrupa’nın tarihi, siyahları düşük bir insan olarak görürken, onların canına bir sineğin canı kadar bile kıymet vermezken bugün milyonlarca Avrupalıyı futbol müsabakasında siyahlar temsil ediyor. Türkiye’nin oynadığı maçlar dışında oynanan tüm maçlarda, özellikle Avrupa ülkelerinin takımlarındaki maçlarda sahada her zaman siyahların baskın olduğunu gördük. Dün maçta haçlı kostümü giymiş İngiliz taraftarlarını gördüm acaba haçlı ataları siyahlar için bu kostümü giyip tezahürat yapmalarını nasıl karşılardı çok merak ettim.
Konuyu yine biraz dağıttım fakat hemen toparlıyorum ve filmdeki önemli noktalara geliyorum. Filmin ilk sahnelerinde fırtına olmuştu, Aibileen fırtınada 10 beyazın 8 de siyahın öldüğünü söylemişti. Ayrıca “Tanrı fırtına koparmaya karar verince renge dikkat etmiyor” diye de eklemişti. Yaratıcı katında aslında aralarında bir ayrımın olmadığını biliyordu.
Aibileen ile küçük kızın arasındaki diyalgolar da çok harikaydı. Sen uslusun, sen zekisin, sen önemlisin. Kendilerine edilen onca aşağılanmaya rağmen yetiştirdiği çocuğa hâlâ önemli olduğunu vurgulaması çok dikkat çekici. Onun da bir gün başka bir siyaha aynı aşağıylayıcı bakışla bakacağını bile bile o çocuğu sarıp sarmalaması o konumda bile onun vicdanını rahatlatıyordu. Çocuğun ona “sen benim gerçek annemsin Aibileen” demesi de bu hizmetçi-çocuk ilişkisinin boyutunu harika ifade ediyor.
Aibileen ve Skeeter
Evet, filmin kırılma noktası Skeeter ile Aibileen’in görüşmeleri ile başlıyor. Bu noktada siyah kadınların aşırı tedirgin olması, onların nasıl bir korku imparatorluğunda yaşadıklarını gözler önüne seriyor. İlk başlarda Aibileen’in Skeeter’a rahatça kendisini ifade edemiyor oluşu, korkusunu bir türlü yenemiyor oluşu da dikkatimi çekti. Başka bir görüşmede Aibileen “öykülerimi yazmayı ve sana okumayı düşünüyorum çünkü bunun dua yazmaktan farkı yok” demişti. Buradan benim anladığım “şikayetimi yalnız yaratıcıya açabiliyorum ancak ona dua ederken kendim gibi konuşabiliyorum” demek istemişti. Bir müddet sonra bu da normalleşti, büyük acılarının yanı sıra patronunun çocuk sahibi olmaması gerektiğini söylemeye kadar düşüncelerini açıkça ifade etti.

Minny ise daha fazla tedirgin olmasına karşın bu tedirginliği yendikten sonra çok daha cesurdu. Fakat Minny daha açık seçik konuştuğundan üzerinde pek tahlil yapmaya kalkmayacağım. İntikam alması, intikam aldığı kadının annesinin ona katılması, gülmesi ve Minny’e destek olması dikkatimi çekmişti yalnızca. Bu ırkçılığı doğru bulmayanlar bile kendilerini katılmak zorunda hissediyordu çünkü.
Skeeter’ın annesinde de aynısını görmüştük aslında. Hizmetçisi Constantin’i ve onun kızını seviyordu, onlara karşı diğer “sahipler” gibi davranmıyordu. Fakat evine bi başkanın gelmesi Constantin’i kızıyla birlikte kovmasına kadar götürdü. Skeeter’ın buna fazla tepki vermesine de “başkan yanımdaydı ne yapabilirdim” cevabını vermesi ırkçılığa karşı hiçbir duruş göstermemesini gördük. Fakat sonlarda Skeeter’a ailemize cesareti geri getirdin demesi içinde bir şeylerin kıpırdadığını gösteriyordu.
Skeeter’ın kendisini büyüten hizmetçi hakkında annesiyle tartışması, annesinin “onu abartıyorsun, hep abarttın” demesi. Skeeter’ın ise “birini örnek almalıydım” cevabı yine önemliydi.
Duyguların Rengi Filminde Duygular
Filmde esasen en çok dikkatimi çeken nokta bu kadar kadın odaklı iken duygular ön planda iken sarılma sahnesinin olmamasıydı. Skeeter annesi ile duygusal anlar yaşadığında birbirlerine kızdıklarında, tartıştıklarında hep bir sarılma sahnesi bekledim. Fakat beklediğim sarılma sahnesi hiç gelmedi. Çocukları siyahlar büyütüyor fakat biraz büyüyünce siyahlar ile aralarında efendi-köle ilişkisi başlıyor dolayısıyla onlarla sarılmıyorlar. Anneleri ile de hiçbir zaman anne-kız olamıyorlar, anneleri ile bu yüzden sarılmıyorlar. Sarılma sahnesinin bunlar dikkate alınarak kasıtlı eklenmediğini düşünüyorum.
Minny ve Celia arasındaki ilişki de önemliydi. Celia için efendi-köle ilişkisi söz konusu değildi. Fakat Minny köle konumunda da olsa hep bunu korumaya çalıştı. Nihayet Celia’nın kocası eşinin durumunu iyileştiren Minny için minnet duyuyordu.
Netice itibariyle film, ırkçılık konusunu da sosyal statüyü de harika ele almış. Oyunculuklar hiç sırıtmıyor, harika oyunculuklar var. Konusu, anlatış biçimi de bence çok iyiydi. Bir yazarın etrafında dönüyor olması zaten benim için fazlasıyla ilgi çekiciydi.
Daha anlatacağım çok şey var fakat Duyguların Rengi Konusu başlığı için fazla uzun oldu. Sizin dikkat ettiğiniz başka noktalar varsa yorumlarda devam edebiliriz incelemeye.
Sosyal medya hesaplarımız: