Her ay için yazmaya niyetlendiğim seriye eylül ayı itibariyle başlamış bulunmaktaydım. Şimdi ise ekim ayının sonlarına doğru bu seriye devam ediyorum. Ekim ayı ile ilgili araştırmaları yaparken yokladım kendimi. Söz yazıp geçecek misin dedim. Söz yazıp geçmeli miydim? Bunca durum iç alemini savurup duruyorken… Ama… Açıkçası şairler, şiirler, birkaç yapay cümle ekle, yapay biraz da afili bir şeyler… Olmadı.
dipnot: Büşra Kayıkçı, Doğum.
“… bize iyi gel, sağlık ve huzurla gel,” ile başlayan ve üç noktalı kısma ayların geldiği gönderiler sosyal medyada karşımıza çıkıyor. Önceki ayın son günü ya da son haftasında yapılan aylık planlar renkli kalemlerle süslenirken tik atacağımız kutuların sayısının çokluğu da takdire şayan değil mi? Fakat gün geliyor ki gündemimizde bomba etkisi yaratan haberler sağlığın, huzurun, iyinin üzerine koca birer çarpı atıyor. Örneğin gencecik iki kızın vahşice öldürülmesi, sykrm*n üzerinden bir yıl geçmiş olması, diri tutmaya çalıştığımız öfkemiz, bazıları bıraksa da bizlerin karalılıkla devam ettiği boykotumuz bir yandan sosyal medyada ( özellikle X’te) doğru yanlış yazılanlar… Ve savrulup duran ruh halimiz… Patolojik boyutunu şöyle kenara bırakarak artan olumsuz duygularla ne yapacağız?
“Ruh hâlinin efendisi ol!” cevabım bu cümlede saklı. Her türlü duyguyu yaşayabilirim ama sınırlarım olmalı düşüncesine sahip olmalıyız. Artık insanlar kolları bacakları kopmuş insanları görüyorlar, cinayet görüntülerini izleyip paylaşabiliyorlar ve birkaç saat sonra hiçbir şey olmadan oturup kahve içebiliyorlar… Bunun adı uyuşmadır… Ruhu yok saymaktır, kanıksamaktır… Ki bunu en çok 2023’ün ekiminden beri görüyoruz. Normal geliyor, su içmek kadar hem de… Bu demek değildir ki sarsılmayalım, öfkemiz diri kalmasın, susalım hayır hayır bundan bahsetmiyorum. Ruhun da etkilendiğini görmezden gelerek sınırları belli olmayan olumsuz duygular ve bu duygulara taban tabana zıt mutlu olacağım yarışına girmek çağımız insanının en büyük sorunlarından biri ve biz bu yumağın içinde ruh halimizin efendisi falan olamıyoruz. Adımlarımız da sözlerimiz kadar bir ters bir düz…
Yazının sonlarına doğru yaklaşırken Hafıza Kaydı’nda okuduğum ve hatırıma gelen şu cümleyi de sizlerle paylaşmak istiyorum: “ İçinde gizli bir yer olsun, oraya hiç üzüntü, sıkıntı sokma. Orası sana ait olsun!” Üzüntü ve sıkıntının varlığını inkar etmiyorum, yok sayıp görmezden de gelmiyorum sadece o gizli yere olumsuz duyguları yaklaştırmıyorum. Ruh hâlinin efendisi olmakta bence böyle bir şey…
Eylül ayı yazımızı okumadıysanız onu da okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca bizi instagram üzerinden takip etmeyi ihmal etmeyiniz.