Bir sabah uyandınız ve odanıza asılı klasik bir tabloya baktınız. Manzara huzurlu, figürler yerli yerinde, her şey olması gerektiği gibi. Derken gözünüz başka bir tabloya takılıyor: Yüzler parçalanmış, açıların dili var, zaman sanki tuvale hapsedilmiş. Ne olduğunu ilk anda tam anlayamıyorsunuz ama bir şey çarpıyor içinize. İşte o an kübizmle tanıştınız. Kübizm sanat eserleri böyle hissettiriyor, Picasso da muhtemelen böyle hissediyordu.
Peki ama kübizm ne anlatmak istiyor? Ve neden bu kadar “farklı” görünüyor? Simeranyada’da ilk yazımda size bunları anlatmak istedim, artık sürekli burada beraber olacağız. Kübizm ile başladık fakat kültüre, sanata dair pek çok şeyden konuşacağız!
Dünyayı Gördüğümüz Gibi Değil, Hissettiğimiz Gibi Resmetmek
Kübizm sadece bir sanat akımı değildir. Bu akım, gerçekliğe dair bakış açımızı kökünden sarsar. 20. yüzyılın başlarında, fotoğraf makinesinin icadıyla birlikte ressamların gerçekliği birebir yansıtma yükümlülüğü ortadan kalktı. O andan itibaren sanat, gözle görülenden çok daha derine inmeye başladı.
Ve sonra sahneye Picasso çıktı. Klasik perspektifi elinin tersiyle itti. Bir yüzü sadece karşıdan değil, yan açıdan da ve hatta içinden de aynı anda resmetti. Çünkü insan zihni dünyayı tek bir açıdan görmez. Anılar, sezgiler, duygular ve korkular tümü aynı anda devrededir. Kübizm sanat eserleri işte Picasso’nun bu bakış açısıyla şekillendi diyebiliriz.
Picasso’nun Fırçası: Parçalanmış Gerçekliğin Peşinde
Pablo Picasso için kübizm bir isyan, bir devrimdir. “Ben nesneleri gördüğüm gibi değil, düşündüğüm gibi resmederim,” der. Ona göre bir gitar yalnızca eğri çizgilerden ibaret değildir. Bir insan yüzü, sadece burun ve gözden oluşmaz. Her şey daha fazlasıdır; daha derindir, daha karmaşıktır.
Kübist resimlerde zaman durmaz; aksine çoğalır. Bir yüz, geçmişteki ifadesiyle şimdiki halini aynı anda gösterir. Bu tablolar, gözün değil zihnin resimleridir. Duyuların değil düşüncelerin izini taşır. Picasso, dünyayı parçalara ayırarak bize bütünü sunar.

Sanatın Sorusudur: “Gerçek nedir?”
Kübizm, izleyiciyi sorgulamaya zorlar. İlk bakışta karmaşık ve anlaşılmaz gibi görünse de asıl amacı basittir: Bizi konfor alanımızdan çıkarmak.
Her şeyin net ve kolay anlaşılır olduğu bir dünyadan, çoklu anlamların hüküm sürdüğü bir dünyaya geçiş…
Picasso’nun eserlerinde bazen bir göz alakasız bir yere kaymıştır. Bir burun hiç olmayacak bir açıdan çıkar. Ama o garipliklerin ardında bambaşka bir hakikat yatar. Çünkü hayatta hiçbir şey tam olarak göründüğü gibi değildir. Kübizm, işte tam da bunu anlatır.
Kübizm Sanat Eserleri Bugün Ne Anlatıyor?
Zamansız bir anlatım dili olarak kübizm, hala günümüz sanatçılarına ilham verir. Dijital çağda bile, duyguların çok katmanlı yapısını ifade etmek isteyen herkes Picasso’nun açtığı yoldan yürür. Belki bu yüzden kübist bir tabloya bakarken insanın içi kıpırdar. O bilinmezlik ve o çözülmeyi bekleyen bilmece bizi cezbeden de tam olarak budur.
Kübizm, bir akım değil; bir bakış açısıdır. Gerçeğe, insana, dünyaya… Picasso’nun gözünden bakmak demek, her şeyin ardında saklı olan başka bir anlamın peşinden gitmek demektir.
Ve bizler bir tabloya her baktığımızda, orada sadece resmi değil kendimizi de ararız. Çünkü Picasso’nun dünyası, bizim dünyamızdan farklı değildir. Sadece onu başka bir dille anlatır.
Kübizm sanat eserleri ve Picasso hakkında sizin düşünceleriniz neler? Bizimle paylaşmak için yorumlar kısmını kullanabilirsiniz.
İlginizi çekebilir: Kadın Ressamlar: Sanatın Renkli Dünyasında İz Bırakanlar