Küçük hanım serisi 15, yine Simeranyada’da karşınızda. Eğer 14’üncü bölümü kaçırdıysanız bu bölüme geçmeden hemen önce 14’ü okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca siz de Simeranyada yazarı olabilirsiniz, okuduktan sonra ilginizi var ise eğer yazarlık tarafına da göz atabilirsiniz.
Küçük Hanım -1.5-
Kimse metruk ve harabe evlerden bahsetmiyor küçük hanım. İnsanın gözü, göz kamaştırana alışmışken yıkılmış dökülmüşün yanından koşar adımlarla geçiliyor, bazı semtlerde bir iki tane bulunuyor bu evlerden, kimileri içinse ancak hikaye kitaplarında ve böyle mektuplarda adı beliriyor. Yaşanmışlığın, ölümün 5 perdelik oyununu sergilediği yerlere sırt dönülür mü küçük hanım? İnsanlar neden harabelerden kaçıyor? Ayna işlevi gördüğünden midir, gözleri ancak toprak doyurur denmesinden midir? Ya da yara izlerinin sızlamasından mıdır? Aldanıyoruz, ne göğe çıkartmalarımız dengede ne de yere indirmelerimiz. Misafir olmanın denge demek olduğunu bir türlü yazamadık avuçlarımıza, kalbimizin dört odacığına. Yoksa bunca şaşaaya bir anlam bulurdum küçük hanım. Hayatımda gördüğüm bunca dengesizliğin getirdiği şaşaaya bir anlam bulur ve çökerdim bir yamaca alırdım kalemi ve kocaman harflerle denge yazardım.
Yazdığım mektuplarımda bir kitabı kaybettiğimden bahsettim size. İsmini, dış görünüşünü anlatmadan bende kaybolan ve arkasından birike birike farklı kapıları aralayan duyguları anlattım. Küçük Hanım geçtiğimiz günlerde eşiğime biri tükenmez lacivert kalem bıraktı ve ben o gün kaybettiğim kitabı yeniden almaya gittim. Bu sizi heyecanlandırır mı bilmem. Başta beni heyecanlandırsa da ara ara parmak uçlarımı endişe yumağındaki iplerle sarıyorum. Bilemiyorum küçük hanım, adım atılacak yer kalemin mürekkebi olacaksa Şirazi’nin şu sözünü kulağıma küpe yapmam gerek: İnsan üç beş damla kan ve bin bir endişedir…
Genç kız ılımış bitki çayından bir yudum aldıktan hemen sonra lacivert örtüsünü düzeltti ve şunları yazmaya başladı:
Tefeül yaptığım kitapların sayısı birdi, iki oldu küçük hanım. Bugün karşıma çıkan satırlar günlerdir kapısını çaldığım ve konuştuğum insanların cevaplarından birkaç adım uzaktı. İçeride durmam için bazı öğütler veriyordu. Dışarının garip olduğunu bile bile bu kadar dışarı diye tutturmak neyin alameti olabilir küçük hanım? Uzaklaştığımı düşündüğüm her bir isim adımları sıklaştırıyor mu bu dünyaya? Kim adımlarının bu kadar sıklaşmasını ister ki, kim ahsen-i takvim olduğunu bildiği özünden koşar adım kaçar başka yerlerde soluklanma ihtiyacı gösterir? Acıma duygusunun olmadığı tren rayları, otobüs durakları, uzun süre giyildiğinde ayağı ağrıtan babet, dışı muntazam ama içindekilerden bihaber olan beden elbisesiyle kaç yılım daha kalmış olabilir? Yolun ne yarısındayım ne çeyreğindeyim yolun tam sonundayım küçük hanım. Zira bu hakikati hatırlatmazsam kendime, olukları gül suyuyla benden başka kim dolduracak?
Burada iyi şeyler oluyor taya, burada iyi şeyler oluyor, burada iyi şeyler oluyor, burada iyi şeyler oluyor, iyi şeyler geçmiyor ve bitmiyor, acıdan geriye kalan bir çizik iyi şeyler, derinde sızlayan bir cam parçası, beyazın üzerinde beyaz bir leke, kötülüğü övenler yeni bir iyi icat ettiler, iyiliği değersiz görenler yeni bir kötü icat ettiler, şimdi ne iyi gerçekten iyi ne kötü gerçekten kötü taya, cesetler, hayvanlar, ruhlar, çığlıksız çağrılar, yaşsız gözyaşları ve parmaksız hapishaneler, yüz yaşına gelmiş on yedi, on sekiz yaşında ölmüş atmış beş.*
*Ayşegül genç kalbin arka odası, syf41
Küçük Hanım Serisi 15 burada son bulurken, Simeranyada üzerinde yayınlanmış onlarca yeni içeriğe göz atmak için şimdi ufak bir gezintiye çıkabilirsiniz. İlk olarak Simeranyada’nın Kitap kategorisinden başlamanızı tavsiye ederim.