Küçük Hanım yazı serisi, Simeranyada yazarımız Mimozaverosa’nın kendi web sitesinde yazdığı bir seriydi. Bu seriyi öykü tadında bir yazı dizisi olarak tanımlayabiliriz. Tam anlamıyla bir öykü olarak düşünmesek de öykü kategorisinde bu seriyi Simeranyada’ya taşıdık. Küçük Hanım Serisi 7 Simeranyada’da sizlerle!
Serinin önceki kısımlarını okumak için bağlantıyı izleyiniz.
Küçük Hanım Serisi 7
Tavşanın dağa küsmesiyle birden fazla cümleleri elekten geçiriyoruz küçük hanım. Ufak parçalara bile büyüteçle bakıp niyet sorgulaması cabası tabii. “Biz kimiz?” diye soruyorum bazen. Tavşan mı dağ mı yoksa bilinmeyen, hatırlanmayan, hatırlanmaya çalışılmayan o haber mi? O ipin üstünde korkmadan yürüme cesareti gösterirken nedense yalpalayışlarımız fark etmemek, hatırlamamak üzerine oluyor. Ama biz de insanız! nidalarının cümlemden sonra yapıştırılacağının farkında olarak şunu söylüyorum; “Ama biz de insansak en azından niyetlerimizi fark etmek, hatırlamak üzerinde diri tutmalıyız ki kaybolmayalım küçük hanım.”
tavşan. dağ. haber. hatırlamak.
İnsan selinin kalbe attığı bazı düğümlerin sayıları giderek artıyor küçük hanım. Ne gariptir ki sayılarla birlikte düğümlerin isimleri de değişiyor. Kapısı açık olan her yerden geçebileceğimiz özgüvenini, hırsını, rekabetini ilmek ilmek işliyorlar düğümlerle birlikte. Taklitçi seslerin içinde -kimilerine göre belki bende o seslerden biriyimdir- çizgiden dışarı çıkmamak için benliğinle savaşa giriyorsun. Sayfalar, renkli kalemle altını çizdiğin satırlar ve daha niceleri… Sorguladığın belli bir yerden sonra hırsların çelmesine takılan yüzler oluyor. Geçmiyorsun aslında küçük hanım kalıyorsun, sayıların çemberinden geçsen de iç aleminde masaya sertçe vurulan elin ürkütmesi kalmanın en büyük göstergesi. Soruların iç alemine şifa bulmak için artması, hırslardan, çemberlerden ve taklitçi seslerden uzak durmak -onlardan olmamak- duasıyla…
kalbe atılan düğümler. dualar. şifalı sözler.
mavi gök orda mı?* küçük hanım. Kurşuni bulutların kapladığı mavi gök orada mı? Kentin eflatunlarıyla köşe kapmaca oynayan çocuklar, evlerin önünde ikindi güneşinin vurduğu çay bardakları, yaşlı teyzelerden alınan dualar, bir tabak çorbanın hissettirdiği mutluluk orada mı? Şimdi yokuşların başında, dilimize doladığımız bazı cümlelere sorular soruyoruz bilmediğimiz günlere. Aceleciyiz. Cümlelerimiz hemenle başlayıp hemenle bitiyor. Raylardan, duraklardan ve yokuşlardan kaçırıyoruz sanki kendimizi. Mavi gök diyorum küçük hanım. Sahiden de… orada mı?
kendimizden kaçıp nereye gidiyoruz? dünyaya. kendimiz gibi olanların yanına. dünün derdini bugüne taşıyanlara. sonra aynı dertle hiç meşgul olmayıp ama hamal olup, o derdi yarına taşıyanlara. bu ” plastik keder” insana fazla değil mi? insan içine girdiği ambalajı tek gerçeği zannettiğinde kederi plastik oluyor. **
Ekim beş, yirmi dört
*mavi gök, cahit zarifoğlu
** hafıza kaydı, yağız gönüler.