Simeranyada hikâye serisi bu kez de vefa konulu kısa bir hikaye ile devam ediyor. Hem öğrencilerin ödevlerine ilham olması hem de hikaye okumayı, hikaye dinlemeyi seven küçük kardeşlerimize tatlı bir hikaye olarak bu hikayelerin devamını getirmeye devam edeceğiz. Bizi instagram üzerinden de takip edebilirsiniz.
Vefa Konulu Hikaye (Kısa)
Bir zamanlar İstanbul’un eski semtlerinden birinde, minarelerinden sabah ezanlarının yankılandığı, dar sokaklarında sıcak ekmek kokularının yayıldığı bir mahallede Ali adında bir çocuk yaşardı. Ali, yoksul bir ailenin tek evladıydı ama gönlü, Boğaz kadar genişti.
Her sabah babasıyla birlikte camiye gider, dönüşte de yaşlı komşularına ekmek taşırdı. Mahallede herkes onu tanır,
“Bu çocuğun kalbinde vefa var,” derdi.
Bir bahar sabahı, mahalleye uzak diyarlardan gelen yaşlı bir derviş uğradı. Elinde bastonu, sırtında tozlu bir heybe vardı. Caminin avlusuna oturdu, biraz dinlendi. Mahalleli onun etrafında toplandı, halini hatırını sordu.
Ali de sessizce yaklaşıp, bir tas su uzattı. Derviş, suyu içip teşekkür etti:
“Evladım, bu su senin kalbin kadar berrak. Adın ne?”
“Ali,” dedi çocuk mahcup bir sesle.
“Ali… Güzel isim. Bir de vefalıysan, ismin bereket bulur,” dedi derviş gülümseyerek.
Ali merakla sordu:
“Vefalı olmak ne demek dede?”
Derviş bastonuna yaslanıp anlatmaya başladı:
“Evladım, çok eskiden burada Vefa Sultan yaşardı. O büyük bir bilgeydi. İnsanlara iyiliği, sözünde durmayı, dostuna sahip çıkmayı öğretirdi. Derdi ki:
‘Vefa, sevgiden üstündür; çünkü vefa olmadan sevgi yarım kalır.’
Vefalı insan, Allah’ın da kulların da gönlünde yer bulur.”
Ali dikkatle dinledi. O günden sonra “Vefa Sultan gibi olmalıyım” diye düşündü. Her yaptığı işte vefayı gözetmeye karar verdi.
Bir gün, yağmurdan sonra sokak çamur olmuştu. Ali, elinde küçük bir süpürgeyle cami yolundaki su birikintilerini temizliyordu. Oradan geçmekte olan yaşlı bir teyze, ayağı kaymasın diye dikkatlice yürüyordu. Ali hemen yanına gidip koluna girdi.
“Teyze, dikkat et! Zemin kaygan, beraber yürüyelim,” dedi.
Teyze gülümsedi:
“Allah razı olsun evladım, senin kalbinde Vefa Sultan’ın duası var galiba.”
Ali utanarak başını eğdi ama içi sevinçle doldu. O günden sonra, kim yardıma muhtaç olsa, Ali oradaydı — ama bunu kimse görsün diye değil, Allah için yapardı.
Yıllar geçti, Ali büyüdü. Artık genç bir delikanlı olmuştu ama çocukluğundaki o vefa duygusu hiç eksilmedi. Mahallede biri hasta olsa, Ali kapısını çalar; biri üzülse, gönlünü alırdı.
İnsanlar, “Bu çocuk, Vefa Sultan’ın öğüdünü kalbine yazmış,” derlerdi.
Bir gün Ali, yıllar önce tanıdığı o yaşlı dervişi tekrar gördü. Derviş tebessüm etti:
“Evladım, senin kalbin bir gönül bahçesi olmuş. Vefalı insanın gönlüne diken batmaz, çünkü o gönül iyilikle doludur.”
Ali başını eğip şükretti:
“Ben sadece Vefa Sultan’ın yolundan gittim dede.”
Bir sonraki hikâyede görüşünceye dek vefalı kalın!